Sosyal modernize mi? Sosyal çöküş mü?

Bir zamanlar…

Şimdilerde herkesin dilinde fazlası ile bu iki kelime var ne yazık ki.

Eski ramazanlar insanların sevinçle beklediği, birkaç gün öncesinden oruçlarla karşılanan yardımlaşma ve dayanışma ayıydı.  O “bir zamanlar…” deyip de iç çektiğimiz zamanlarda iftar sofralarına komşular, akrabalar davet edilir, sahura kadar semaver başında koyu ve bir o kadarda samimi sohbetler yapılırdı. Sofralar sadece tanıdık eş dostla şenlenmekle kalmaz bunun yanında ramazanın asıl ruhunu teşkil eden unsurlardan biri olan ihtiyaç sahipleri sofralardan eksik olmazdı.

Ramazan ayının ortasında iftar sonrası yüzlerinde kömür karası sürülü şekilden şekle girmiş mahalle çocukları “ramazanın on beşi hanım getir bahşişi” naraları ile kapı kapı gezip bahşiş toplar, teravihlerde camilerde yer bulunamaz, çarşı pazar mahşer yerinde dönerdi. İlçede birkaç esnafın çabası ile kurmaya çalıştıkları iftar çadırları olur, ramazanın ilk günlerinde onlarca olan destek katılımında ramazan ayının son günlerinde birkaç kişi kalır, kalanlarda “bir daha kalkışmam” serzenişinde bulunur, bir sonraki ramazanın heyecanına yine dayanamaz gönülleri hoşnut eden bu yardım rüzgârına yeniden kapılırlardı.

Sahurlarda peşlerine takılan çocuklar ile sokak sokak gezen klarneti ile meşhur nam-ı değer Rıfkı amca ve davulu ile sokakları inleten Çetin amcayı hazırlayacağı sahur sofrasını bırakıp yıkık duvarlar ardından izleyen kadınları unutmak mümkün mü? İftar sonralarında yoksulların, hastaların, ihtiyaç sahiplerinin evleri ziyaret edilir ve veda esnasında olabildiğince fark ettirmeden ceplerine harçlıkları bırakılırdı. Esnaflar ramazana birkaç gün kala hararetli bir sayım telaşına girer, neyi var neyi yok sayıp o yılki zekâtını hesaplar, öyle şimdilerde olduğu gibi aşikâr değil zekât gizlice verilirdi.

Bayram arifesi çocuklar için bayrama birkaç gün kala bayramlıkların alındığı, birçok çocuğun yeni ayakkabı için heyecanla beklediği gündü arife.  Alınan ayakkabılar yastık ucunda bekletilir, seneye de giyer düşüncesi ile birkaç numara büyük alınan fakat hiçbir zaman seneye hiç giyilemeyen o ayakkabılar ile bayram sabahı ellerinde poşetler kapı kapı gezilir, büyüklerin bayram harçlıkları için bankadan yeni almış oldukları “gıcır” diye tabir edilen banknotlar gözlenirdi. Bayram namazına büyük küçük demeden ailedeki tüm erkeklerin katıldığı, ardından mezarlıkların, komşuların, eşin dostun ziyaret edildiği, insanların birbirine hal hatır sorduğu, dargınlıkların son bulduğu gündü bayram günü…

Günümüzde o günlerden, o neşeden, heyecandan eser bile kalmadı ne yazık ki. Eski ramazanlarda ihtiyaç sahipleri gelip zekât için bir köşede sessiz sedasız sıkılarak beklerken şimdilerde ihtiyaç sahipleri zekât için ramazan öncesinde elini arkasına koyup gezen, bir hatta birkaç evi, arabası olan ama zekât için ellerini ovuşturup kapı kapı gezen hatta ve hatta verileni beğenmeyip almayan insanlara dönüşüverdi birden. Eşin, dostun, komşuların davet edildiği iftar sofraları şimdilerde aile efradına verilen ziyafet sofralarına dönüşmüş, Hz. Muhammed (s.a.v)’in “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi bile unutulmuş durumda. Teravihlerde camiler en fazla üç beş saf, bayram namazı desen eskiler olmasa tek saf..!

En acısı da bayram sabahlarında mezar ziyaretlerine neredeyse yok denecek kadar az gencin katılması ve senede birkaç gün gitme fırsatı doğuran bayram sabahlarının dünyadan göçüp gitmiş atalarını ziyaret etme geleneğinin göz ardı edilerek neredeyse tamamen unutulmuş olduğu bir güne dönüşüvermesi. İftar sonrasında, bayram arifesinde gönül rahatlığı ile ailesini yanına alıp alışverişe çıkan beylerin birçoğu şimdiler de birlikte çıkamaz olmuş, ev ihtiyaçlarının alınması, eşlerinin hatta kız çocuklarının dahi kıyafet seçimini kendi tercihleri ve tekelleri ile sınırlamış durumdalar. Sahurlara kadar büyükleri tarafından eve sokulmak için çabalanan ve geldiğinde “saat kaç?” diye sert bir ses tonu ile karşılanan çocuklar ise şimdilerde teknolojik devrim diye nitelendirdiğimiz cep telefonu ve sosyal medya bağımlılığı nedeniyle evlerinden hatta ve hatta odalarından dahi çıkmaz oldular. Bayram ziyaretlerini bir kenara bırakın, bayramlaşmalar bile artık kısa mesaja sıkıştırılmış durumda.

Teknolojinin ilerlemesi ve olanakların artması, geçim telaşı, hep bir fazlası daha olsun düşüncesi ne acıdır ki değer yargılarımızın gün geçtikçe yitip gitmesine, insanların hatta aile efradının bile birbirinden her geçen gün uzaklaşmasına, sosyal bir çöküşün başlangıcına neden olmuş durumda. “Keşke..!” dediğimiz, “Bir zamanlar ne güzeldi…” diyerek iç çekip cümlelerimize başladığımız, özlemle anlattığımız günleri geri getirmek, bir nebze olsun yaşayabilmek unutmayalım ki sandığımız kadar zor ve geç kalınmış değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu