“Seni ne mutlu ediyorsa onu yap!”

“Müzik insani bir şeydir. Politikanın, dünyada olup bitenin ötesinde bir şey…” diyor Almanya’da doğmuş İsviçreli yazar, ressam, 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan Hermann Hesse… Bu “insani şey”lerden bir tanesi de 5 Mart itibariyle, İstanbul müzik ahalisinin katılımıyla Zorlu PSM’de gerçekleşiyor. Elektronik müzikle hemhaliniz nasıldır bilmiyorum ama başlıca türlerinden olan ambient, asit caz, trip hop, funky breaks, drum’n bass, deep house ve noise’e gelmiyorum bile.

Fakat Avrupa’nın ses getiren müzik festivali Sónar, elektronik müzik sahasını yakından dikize yatmak ve kulaklara zuhur etmek için iyi bir güzergah olabilir. Bu yıl dördüncüsüne şahit olacağımız ve 7 Mart’ta sona erecek Sónar’ın İstanbul ayağındaki isimlerinden biri de; ilk albümü “Ballad Of The Ice” olmak üzere sonrası bütün EP’leri övgülere tabi olan Red Axes… Biz de; Dori Sadovnik ve Niv Arzi tarafından 2010’da kurulan, İsrail – Tel Aviv menşeili, elektronik ve bağımsız müzik ikilisi Red Axes’e ulaştık ve tadımlık bir röportaj gerçekleştirdik…

“Her zaman sınırlarımızı aşmaya çalışıyoruz”

 Picasso bir sözünde insanların uyanması gerektiğinden bahseder; “İnsanları uyandırmak gerek. Şeyleri algılama biçimlerini altüst etmek. İnsanları kızdıracak, kabul edilmez imgeler yaratmak lazım. Pek güvenilir olmayan, tuhaf bir dünyada yaşadıklarını, sandıkları gibi bir dünyada bulunmadıklarını anlamalarını sağlamak…” Siz yaptığınız müziğin dinleyicinizdeki etkisini nasıl tanımlıyorsunuz?

Bu söz bizim yaklaşımımıza ve yaptıklarımıza çok uyuyor. Biz de her zaman sınırlarımızı aşmaya çalışıyoruz, bunu da kendimiz ve sevenlerimiz için yapıyoruz. Bu yüzden de, her ne kadar insanların eğlenmesini istesek de, sınırları aşmayı ve keşfetmeyi ihmal etmiyoruz.

Dinleyicileriniz müziğinizi duyduğunda, “Bu bir Red Axes şarkısı…” diyebiliyor. İlk çıkış noktanızdan bugüne baktığınıza, bunca zamanda neler değişti, evrildi?

Bu evrim çok doğal ve kendiliğinden oldu. Eskiden daha erken saatlerde çalardık ve müziğimiz gecenin başlangıcına uygundu. Daha sonra daha büyük ve daha geç ve merkezi zamanlarda, mekanlarda çalmaya başladık ve haliyle müziğimiz de daha ona yönelik oldu. Her zaman daha önce denemediğimiz yerleri ve sound’ları keşfetmeye çalışıyoruz. Mesela, eskiden hayallerimiz daha küçüktü Tel Aviv’de çalmak gibi. Fakat bugün dünyanın her yerindeki festivallerde çaldığımız ve farklı kültürdeki insanlarla tanıştığımız için çok mutluyuz ve güzel tarafı çok eğleniyoruz.

5e610374214ed80dc06b6e4f

 “Birbirimizden çok farklıyız”

 Müziği, kendisine has göstergeleri olan, insan erişimine kapalı ve ütopik bir dil şeklinde açıklayan Adorno’nun bu tanımına karşılık siz ne dersiniz?

Kesinlikle katılıyoruz. Dünyanın her yerinde herkes için çalabilme fikri, bizi çok mutlu ediyor. Çünkü müzik üzerinden iletişim kurmak inanılmaz bir şey.

İkiniz arasındaki en büyük farklılık ve benzerlik nedir?

Aslında birbirimizden çok farklıyız, ikimizin de kendine ait ve kendine özel bir dünyası var. Fakat birbirimizi tamamlayınca, ortaya Red Axes çıkıyor.

Siz ikiniz DJ setin başında ve bizler de alanda müziğinize kapılmış dans ediyorken, kafanızda ve o anda neler oluyor?

Bu sorunun cevabı her performans için değişir. Ama  bir gerçek, seyircinin enerjisi bizim de atmosferimizi etkiliyor tabii. Bu da her zaman yenilikleri getiriyor ve dolayısıyla sürprizlerle dolu oluyor.

Trips projenizle dünyayı dolaştığınızı, Garzen Record Plak’la da yeraltı müziğin ritmini tuttuğunuzu biliyoruz. Bilmeyenler için biraz bahseder misiniz ve bu oluşumlarda şu anda neler oluyor?

TRIPS adındaki projemizle dünyayı gezip, genellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yerli müzisyen ve müzik öğrencileriyle bir araya gelip, müzik yaratıyoruz. Şu ana kadar Fildişi Sahili, Etiyopya, Vietnam ve Hindistan’a gittik ve bu ruhumuzu besleyen projeyle daha çok ülkeyi ziyaret etmek istiyoruz. Garzen Records da plak şirketimiz. Başta, kendi müziğimizi yayınlamak için kurmuştuk, ama şu an underground müziğin şehrimizdeki buluşma noktası haline geldi.

“Hepimizin söyleyecek bir şeyleri var”

İsrail’den yani Ortadoğu topraklarından dünyaya açılmak, hem de o “dünya insanları” Ortadoğu’yu çoğu zaman, sadece ‘otantik’ ve ‘karmaşık’ tarafta görüyorken; sizce, dünya bu kadim toprakların derdini, sanatını anlıyor mu? Yahut evrensel bazda müziğin birleştirici gücü işe yarıyor mu?

Giderek daha çok insanın bizi anladığını söyleyebiliriz. Dünya giderek küçülüyor ve bugünlerde hepimizin söyleyecek bir şeyleri var. Bizim ziyaret ettiğimiz yerlerde, insanların her şeyi konuşmaya açık ve iyi niyetli olduğunu söyleyebiliriz. İsrail’i ziyaret eden insanlardan İsrail’le ilgili çok güzel geri bildirimler alıyoruz. Umarız, gelecekte ziyaret edebileceğimiz, gitmek istediğimiz çok fazla ülke var.

Bir vakitler, “Başkalarını düşünmemeye çalışıyoruz. Kayıt yaparken ya da çalarken aklımızdakiler daha çok ruh halimizle ilgili. Anı yaşamaya çalışıyoruz.” diyordunuz. Eleştirmenlerce övgüler ve dinleyiciler tarafından da hayranlığın ötesi sevgi, tüm bunlar müziğinizi yaratırken, üretimde farklı bir algılama yapıyor mu?

Böyle bir şey mi söylemişiz? Hayııır. İkimiz de çok hassasız ve müzik yaparken, çok fazla şey hissediyoruz, özellikle de kalabalıklar için çaldığımızda.

Bir de adınızla ilgili şehir efsanesine dönen bir mevzu var, sizden dinlemek isteriz?

Dedikodular nedir ki? Hahaa… Neyse o.

Genç müzisyenlere ve müziğinizi dinleyip de kafaları başka boyuta geçen dinleyicilerinize ne söylemek istersiniz?

Dışarı çık, eğlen, hayatını yaşa. Seni ne mutlu ediyorsa onu yap!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu