Esra Gezginci ile Esrarengiz Azerbaycan, Cebrayil ilindeki tarihi yapıların ve doğal oluşumların izlerini sürüyor

Esra Gezginci ile Esrarengiz Azerbaycan, Cebrayil ilindeki tarihi yapıların ve doğal oluşumların izlerini sürüyor

Esra Gezginci, bu kez antik döneme ait Hüderfin Köprüleri ve Azıh mağarasını ziyaret ediyor. 12. yüzyılın bir anıtı olarak kabul edilen ve Aras Çayı üzerinde bulunan Hüderfin Köprüsü, yüzyıllar boyunca savaş ve ticaretin geçidi olmuş, defalarca zarar görmüş ve yeniden inşa edilmiş. Azıh Mağarası, Avrasya topraklarında en eski insan yerleşiminin yapıldığı yer olarak kabul ediliyor. Bu gezilerinde Esra Gezginci’ye, Hazar Üniversitesi Öğretim Üyesi Tarihçi Dr. Bayram Quliyev eşlik ediyor.

Hocam, Şuşalı bir tarihçi olarak benim yanımda oldunuz. Şimdiye dek bir sürü yer gezdik. Güzel bilgiler verdiniz. Özellikle burada yazdığınız makaleyle beraber bana anlattıklarınız beni çok memnun etti. Hocam çok teşekkür ederim. Sağ olun, var olun.Asıl ben teşekkür ederim. Çünkü azerbaycan’ı bu kadar güzel, bu kadar detaylı, bu kadar ayrıntılı bir şekilde gösteren program olmamıştı. eminim ki Türk kardeşlerimize de hoşuna gidecektir ve bu program Azerbaycan’ı daha da tanıtacaktır. Çünkü siz sadece burada bir gezi programı değil Azerbaycan’ın tarihini, kültürünü, medeniyetini, çağdaş dönemini, eski dönemini Türk dünyasına ama aynı zamanda tüm dünyaya tanıtıyorsunuz. Bunun için size ne kadar teşekkür etsem kelimelerim kifayetsiz kalır.
Cebrayil’e doğru ilk durağımız Hadrut. Hadrut 27 yıllık Ermenistan işgalinden sonra 9 Ekim 2020’de yeniden Azerbaycan toprağı oldu.Hüdaferin Köprüsü’ne doğru ilerlerken Hadrut’a geldik. Hadrut’tan doğru geçerken bu bayrağı görünce durmadan edemedik. Bunun bir hikâyesi varmış, sizden dinlemek istiyorum.Evet Esra Hanım, çok güzel bir hikâyesi var. Aynı zamanda hüzünlü bir hikâyesi var. Çünkü Hadrut, Karabağ’ın 3-4 en önemli noktalarından biri. Ve daha önceleri Hadrut’un girişinde Ermeni bayrağı tasviri vardı. şu kayanın üzerinde. Askerlerimiz Hadrut’u, -bayağı şehidimiz oldu Hadrut’u aldığımız zaman- Hadrut’u aldıkları zaman kendi bayrağının rengini yaptırdılar ve kaya kendi haline dönüştü.
Hadrut’tan sonra Cebrayil ilindeki Dostluk Çeşmesi bizi bekliyor. Hüdaferin Köprüsü’nün sınırları içerisinde olan Cebrayil’e kadar geldik. Suyumuzu da içtik. Rivayete göre bu sudan ne kadar çok içersen, Azerbaycan’a tekrar tekrar geri geliyormuşsun. Ve bu Dostluk Çeşmesi’ymiş. Tarihini de öğrenmek istiyorum sizden.Cebrayil’in simgelerinden biri olan Dostluk Çeşmesi’nin önündeyiz. Sovyetler zamanında inşa edildi. Sovyetler’in güya dostluğunu ifade etmek için yapılmış bir yapıttı. Ama 1993 yılında dağıtıldı. Bu dikildiği zaman, inşa edildiği zaman daha büyük tamtamları vardı, çeşmeleri vardı. Büyüktü. Ama dağıtıldı. Ama vatan savaşımızdan sonra, onu da vurgulamak lazım ki, Cebrayil, ilk bizim kazandığımız, elde ettiğimiz bölgemiz.
Aras Nehri üstüne kurulu muhteşem Hüdaferin Köprüsü’ne ulaşıyoruz. 750 metre arayla inşa edilen Hüdaferin Köprüleri’nden 11 gözlü olanı yıkıldı, 15 gözlü olanıysa bin yıldır ayakta. Aras Nehri, Azerbaycan’ın İran ile doğal sınırını oluşturuyor. Fuzuli’nin biraz güneyinde doğa, nefes kesen bir manzara sunuyor. Aras Nehrinin üstünden İran’ın Hüdaferin şehrine inen köprülerse, bu manzarayı kelimenin tam anlamıyla taçlandırıyor. Doğa ve tarihi birleştiriyor. Nehir yatağındaki büyük kayalık alanlar, antik dönemlerden itibaren köprülerin temellerini oluşturuyor.
Bu nedenle temeller farklı boyutlarda ve serbestçe düzenlenmiş. Hüdaferin Köprüleri, biri 15, diğeri 11 gözlü iki yapıdan oluşuyor. Muhteşem gözüküyor.
Hocam uzun bir yoldan özel izinlerimizi alarak Hüdaferin Köprüsü’ne geldik. Muhteşem görünüyor.Tam böyle kemerlere doğru manzaramız harika. Bir tarafımızda Azerbaycan, bir tarafımızda İran. Tam sınır noktasındayız. Böyle bir baktığımda hocam, ilk merak ettiğim şey, Hüdaferin ismini nereden almış?Hüdaferin kelimesi, Farsçadan gelme bir kelime. Ve bu da tanrının buyruğu, tanrının izi anlamına gelir. Ve bu da onu göstermektedir ki, köprü, İslam öncesinde değil, İslam sonrasına ait bir köprü.Çok güzel. Anlamlı da bir isim koymuşlar. Aslında benim bildiğim kadarıyla burada çok köprü varmış. Ama tek ayakta kalan Hüdaferin Köprüsü olmuş. Bunun nedeni nedir?
Aynen. Şunun iki nedeni var. Birincisi, Hüdaferin Köprüsü diğer köprülere nazaran kaya üzerinde inşa edilmiş. Özülü kaya. Ve ikinci nedeni, köprü dikildiği, inşa edildiği zaman köprünün hamuruna, toprağın içine yumurta sarısı katılmış. Ki köprü daha dayanıklı olsun diye, güçlü olsun diye.
Çok güzelmiş. Mimarı kim köprünün?Mimarının kim olduğunu gösterecek bir kanıtımız yok.Peki, ben Selçuklu dönemini görüyor gibiyim, mimarisine baktığım zaman.Evet, aynen. Buna göre de bazı tarihçiler, mesela Hamdul Mustovfi Kazvinitarihi, Nuzetül-Kulup eserinde ve diğer eserlerde şöyle söylerler ki, bu köprü Sasaniler dönemine ait. Ama köprünün mimarisine baktığımız zaman, Selçukluyu andırıyor. Ve aynı zamanda şu da bir gerçek ki, Selçuklular ve Oğuzlar nereye geldilerse, orada iki şey yaptılar. Biri köprü, diğeri kale.
Bildiğim kadarıyla bu köprü aslında savaşmak için yapılmış. Böyle bir şey var mı?Haklısınız. Nedenlerinden biri o. Çünkü Aras Nehri tam da coğrafyayı ikiye ayırır. Ve imparatorluklar da durur mu? Kendi topraklarını genişletmek için mutlaka Aras’ı geçmek zorunda. Onun için de en ideal nedenlerden biri de köprü salmak ve Hüdaferin de bu amaçla çok kullanılmış. Selçuklulardan sonra Moğollar da kullanmış, daha sonra Ruslar da kullanmış. Ve diğer, tüm imparatorluklar köprüyü kullanmış. Ama daha bir nedeni de var. Azerbaycan İpek Yolu’nun üzerinde yerleştiği için tacirler de kullanmış.Ticari açıdan da kullanıyorlar.Aynen, aynen. Mesela bir yerden başka bir yere gitmek için Karadeniz en ideal yer. Çünkü Karadeniz’den gemilerle Avrupa’ya daha kolay çıkabilirsin. Ve Karadeniz’e ulaşmak için de Aras’ı geçmen şart.
15 gözlü Hüdaferin Köprüsü, 1027’de Şaddadi Hükümdarı Fadl İbni Muhammed tarafından Rabbadilerle savaşmak için inşa edildi. Bir kısmı Ağa Muhammed Şah Kaçar’ın Azerbaycan’a harekâtı sırasında havaya uçuruldu. Daha sonra restore edildi. 15 gözlü köprünün 750 metre batısında bulunan 11 gözlü köprününse 13. yüzyılda İlhanlılar döneminde inşa edilmiş olan eski bir köprünün kalıntıları üstüne inşa edilmiş olduğu düşünülüyor.
Köprünün kıyı kemerleri, 1930’larda İran ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ortak kararıyla yıkıldı. Tarih boyunca sürekli yeniden inşa edilmiş olan köprü, 12. yüzyılın bir anıtı olarak kabul ediliyor. Temellerinin destekleri doğal temeller üzerine inşa edildiği için geçişler farklı boyutlarda ve serbestçe düzenlenmiş. 15 gözlü köprünün toplam uzunluğu, yaklaşık 200 metre. 4,5 metre genişliğindeki köprünün nehir seviyesinden maksimum yüksekliği 12 metre. En büyük kemer yaklaşık 9, en küçükse yaklaşık 6 metre. Köprünün tüm kemerleri ve üst kattaki duvar örgüsü tuğladan yapılırken, ana kütlesi dere taşından yapılmış. Bu iki malzemenin birleşimi, Arran Mimarlık Okulu’nun izlerini taşıyan köprüye, benzersiz bir görünüm katmış.
Mimarisinden bahsederken şimdi Selçuklu dedik. Baktığım zaman işte tuğlalar kullanılmış sanki böyle kerpiç gibi. Bir de böyle kemerleri işte zaten birçoğu yok olmuş maalesef. Aklıma hemen ilk gelen, restorasyonu ne zaman olmuş?Evet, haklısınız. Selçuklu mimarisi dâhil olmak üzere, hem Azerbaycan’da da aynı yöntem kullanıldı, tuğlalar ve çay taşları birbirine kombine bir şekilde mimarlık planı çizildi. Bu da daha ilginç bir yanı. Ve diğer bir yanı ise, özelliğine biz bakarsak köprünün, 200 metre uzunluğu var. Yüksekliği 12 metre. Genişliği 4,5 metre.Bir de işgaldeyken ilk alınan yer olması da çok büyük anlam taşıyor aslında.Evet, haklısınız. Şu söylediğiniz bana bir hatıramı hatırlattı. Söyleyebilirim. Şu gördüğünüz karşı taraftan Nahçıvan’a gidiyordum. Otobüste şura varınca, otobüs şoförüne söyledim ki, “bir ineyim, iki dakika kalayım. Havamı alayım ve köprünün bir fotoğrafını alayım”. Şoför dedi ki, “olmaz”. Ve ben camdan fotoğraflamak zorunda kaldım. Ve ardından ne oldu biliyor musunuz?Ne oldu?
Vatan savaş oldu. Ve o vatan savaşında ilk buralar azat oldu.
Nehrin diğer tarafında Azeriler, Türkmenler, Özbekler gibi bir çok Türk dili konuşan halk yaşıyor ve Türk nüfusunun 20 ila 35 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu nedenle tarih boyunca Aras üstüne birçok mani söylenmiş. Bunlar arasında en bilineni durumu en güzel özetleyeni aynı zamanda:Aras’ı ayırdılarKum ile doldurdular;Ben senden ayrılmazdımZor ile ayırdılar,Ay Lâçin, can Lâçin,Men sene kurban Lâçin.”
Evet, Hüdaferin Köprüsü’nden çıkıp geldik. Şu an Azıh Mağarası’na doğru ilerliyoruz. Yağmur var, karanlık iyice söktü. Geç bir saat oldu ama yine de o mağarayı görmek istiyorum diye, şu an 186 tane basamak çıkıp mağaraya ulaşmaya gidiyorum. Gecenin karanlığında, ormanın içinde dağa doğru tırmanıyorum ki Azıh Mağarası’na ulaşayım diye. Biraz korkmuyor da değilim. Yağmur da yağıyor bir yandan.Azıh Mağarası, Avrasya topraklarında en eski insan yerleşiminin yapıldığı yer olarak kabul ediliyor. Arkeolog Mehmet Ali Hüseyinov tarafından başlatılan araştırmalarda, 1968’de bir insan çene kemiği bulundu. Yaklaşık 300 bin yıl öncesine tarihlenen bu kemik, eski Sovyetler Birliği’nin içinde bulunan en eski insan kalıntısı oldu.
Mağaraya baktığım zaman tabii tarih öncesi bir mağara olduğunu görüyoruz. Kaç yıllıktı?
Evet. 1,5 milyon yıl öncesine ait bir mağara. Aslında daha erken bulunabilirdi? Çünkü hem Çar Rusya’sı, aynı zamanda Sovyetler Birliği’nde, Kafkasya’nın eski bir bölge olmaması için ellerinden geleni ettiler ve buraya hiçbir bilim adamını göndermediler. Stalin, burada arkeolojik bir fiilin gerçekleşmesini yasaklamıştı. Stalin öldükten sonra, 1950’den sonra artık burada arkeolojik bulgular, arkeolojik fiiller gerçekleştirildi.
Peki, bulunan buluntular nelerdi hocam?Evet. Çok güzel bir yere girdiniz. Çünkü bulunan buluntulara esasen biz mağarada kimlerin yaşadığı ve ne yaptıklarını, ne yediklerini görebiliyoruz.İnsan çene kemiği bulunduğunu biliyorum.Aynen. Çünkü ilk bulunan şey, mağarada ilk bulunan buluntulardan biri insana aitti. Onunla biz birçok şeyi öğrenebildik. Onunla biz öğrendik ki, insanlar sadece 18-20 yıl yaşıyorlardı. Ömürleri çok azdı. Erkekler için bir başka zorluk vardı, kadınlar için bir başka zorluk vardı. Çünkü kadınlar yığıcılıkla, düzenlemekle meşgul olurken, erkekler avcılıkla meşgul olurlardı. Ve avlarken dehayatlarını kaybediyorlardı. Kadınlarsa, doğum zamanı ölürlerdi. Ve diğer bir yandan da, sıcaklık yok ya, sıcaklıkta ve aynı zamanda pişmemiş et, pişmemiş gıda yeniliyor ya, bakterilerden de insanların öldüğü söyleniyor.
Başka neler bulundu?Dünyanın en eski ocak izlerinden biri. Azıh Mağarası’nda 4 tane var. Yaşı 700 bin yıl öncesine dayanıyor. Evet.Yani 700 bin yıl evvel insanlar burada yemek mi pişirmiş, bunu mu anlıyoruz?Evet. Yemek demişken aklıma çok güzel bir şey geldi. Neden kebabı çok severiz ve en değerlimize biz kebap pişirmek isteriz? İnsanın karşılaştığı ilk pişmiş yemek. Ve o da genetiğimize işlediği için, en çok sevdiğimiz şey kebap olmuş işte. İnsanların dünya görüşlerini, insanların dini görüşlerini de buradan anlamak mümkün. Çünkü Azıh Mağarası’ndan ayı kafa kemiği bulundu. Ve üzerinde çizgiler vardı.
Dini açıdan mı öyle?Evet, öyle. Avını avlamak için bir ayindi, bir totemdi. Evet. Bu da bize o devrin dünya görüşünü, dini tasavvurlarını göstermekte yardımcı oluyor.Fosilleşmiş illaki bir şeyler vardır. Başka bir şey bulabildiler mi?Aynen. Burada buluntular, insanların bu mağarada neler yediklerini belirledi. Mesela maral yemişler, boz ayı yemişler, çöl domuzu yemişler, ceylan eti yemişler. Ve 22 tür kuşun yenildiğini söyleyebiliriz. Çünkü o kuşların kemikleri bulundu. Taş aletler bulundu. Zaten paleotik taş alet çağı demek. Eski taş devri demek. Tarih öncesinde en çok kullanılan malzeme taştı. Tahtadan da kullanıyorlardı ama taş daha çok kullanılırdı. Taşı kesme için, sadece o kesmek ve ezmek için kullanıyorlardı.
Mağara çok büyük. Peki, ne kadar katmanı var? Nereye kadar ilerleyebiliyoruz?Mağara sadece tarih öncesine ait bir yer değil. Mağarada, tarih öncesinden erken ortaçağa kadar birçok katman var. Azıh Mağarası’nın 10 katmanı var. Evet. En eski birinci katman, daha sonra onuncu katmana kadar ilerliyor.
Ne kadar yüksekliği peki mağaranın?Mağaranın yüksekliğinin 25-30 metre olduğu bilinmektedir. Mağaranın simetrisi yok. Beş koridoru var ve her koridorun da kendisinin yüksekliği var. Tabii yarasalar da bize bakıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu