Kutsalımız, Hayat Kavgamız…
Bazen derdine düşmemiz gereken tek şey…
Kökeni M.Ö. 10.000 ’li yıllara dayanan ekmeğin, Mısırlılar tarafından tesadüfen bulunduğuna inanılır.
Toplumların ana besin kaynağıdır. Bu durum, ekmeğin hammaddesi olan buğdayın bereketine bağlanabilir. Buğday üretiminde dünya devi olan ülkeler, haliyle tüm dünyaya ekmek sağlıyorlar. Ülkemizde tarımsal faaliyetlerin bilinçli olarak azaltılması, bu rekabetin bir gereği olarak görülüyor.
Örneğin, buğdaydan çok daha değerli olan şeker üretimi bilinçli olarak kota uygulamasıyla engellendi. Çünkü şekerin sahibi olan, her şeyin sahibi olur. Şekerin kullanım alanı oldukça geniştir.
Kağıt üretiminden, ilaç sanayisine kadar, içeceklerden, biyokimya sektörüne kadar bir çok alanda kullanılır.
Şeker diyip geçme yani…
Pazarı eskimeyen ve her geçen gün daha da değer kazanan bir emtiadır. Kota nedeniyle kimse şeker pancarı ekmedi, çünkü elde kalma riski vardı. Haliyle fabrikalar boş kaldı ve zarar ettiler. Zarar ettikleri için de neredeyse bedavaya satıldılar.
Türkiye’nin olağanüstü zengin buğday biyoçeşitliliğini ortaya koyan yerel buğday çeşitleri ve yabani akrabaları üzerinde yapılan araştırmalar ve çalışmalar, buğday çeşitliliğimizin yüzyıllardır yaşam kaynağımız olduğunu gösteriyor. Ancak dünyanın en kaliteli buğdayını üretmemiz engellendi. Siyez, Gernik, Havrani gibi kutsal öneme sahip buğday miraslarımız yok edildi!
“Toplumun kültürünü korumasının yegâne unsuru, geçmişinin izinden kopmamasıdır.”
Yaşadığımız toprakların bize sunduğu bu nimetleri, kaç nesil önce gelenek yoluyla miras olarak bizlere kadar taşıyan, bu yazısız toplumsal kanunların aynı silsile ile devam etmesi gerekiyor ki korunabilsin ve bir sonraki nesile aktarılabilsin.
Ama maalesef, batının dayattığı sistem bizi ana unsurlarımızdan kopardı. Bu mirasların çoğu yok edildi. Toplumsal bir erozyon yaratıldı ve ne yazık ki başarılı olundu. Bizi biz yapan unsurları unutturdular bize…
Gelelim Ekmek Konusuna…
Bir ülkede insanlar en çok neye bağımlıdır diye sorsalar, akla ilk gelen madde ekmek olurdu herhalde. Ekmeğin girmediği ev yok.
Diyet yaparken ekmeği kesmek zorunda kaldığımızda perişan oluyoruz. Ekmek bizim yemek kültürümüzde o kadar derin yer edinmiş ki, tabağın altını ekmekle sıyırıyorsan, bandıra bandıra yemeyi seviyorsan, ekmek mi eşin mi diye sorsalar, insanın aklına önce ekmek gelirdi heralde.
Peki, ekmeğe bu kadar tolerans göstermemiz normal mi? Bu kadar bağımlılık yapması normal mi? Bizim o harika buğdayımız yok edilip yerine GDO’lu buğdayla üretilen ekmeğimiz sizce ne amaçla bize dayatılıyor?
Tabloya biraz geniş bir pencereden bakmamız gerekiyor. Dünya devleri, senin gibi “gelişmekte olan ülkelerin” gelişmemesi için her türlü sinsiliği yapıyorlar. Bu bir sömürü düzeni özetle…
Bu sömürü düzeni olmasaydı, Afrika dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alırdı. Yer altı kaynakları, altın, değerli taşlar, elmas… Ne ararsan var Afrikada…
Ama köle konumundalar, sömürü içinde oldukları için…
Ülkemize dönecek olursak, sömürü düzeni öylesine tıkır tıkır işliyor ki; hem kültürümüzü, hem değerlerimizi, hem de servetimizi talan ediyorlar…
İstedikleri an bizi hasta edebiliyorlar, sahte bilimlerle beyinlerimizi yıkayıp ilaçları dayatıyorlar. Medya ve sosyal medya aracılığıyla saygısız, sevgisiz ruh hastası insanlar türetiyorlar. Toplumun yeni bireyleri, sakat bireyler haline geliyor.
Ne kadar saçmalarsan o kadar zengin, o kadar popüler oluyorsun. Sürekli bu saçmalıkları ödüllendiriyorlar ki, beynimizin ödül sistemi değişsin!
Toplumlar, geleneklerinin ve geçmişlerinin ışığında oluşan yaşam tarzı sayesinde bir arada kalabilirler. Ülkemizde bile, örneğin Rizeliler bir yerde, Karslılar bir yerde koloni mantığıyla bir arada yaşarlar.
Memleket, etnisite, din, yaşam tarzı gibi faktörlere göre insanlar yaşadıkları yeri seçiyorlar. Toplumu yozlaştırdığınızda, dağılır gidersiniz. Bakınız, bunu fark eden yurt dışına kaçan kaçana bir dönemdeyiz!
Kaçmayanlar ise, dayatılan sistematiğin içine hapsolmuş, hiçbir şüphe duymayan, yapılanların bilincinde olmayan ana güruh!
Tehlike işte burada başlıyor…
Uyutuluyoruz, üstelik uyutulduğumuzun farkında bile değiliz. Hatta en uyanığı biziz, kim bizi uyutabilir ki düşüncesindeyiz…!
Bu algı sistematiğinin içinde ekmeğin rolü çok büyük! Hatta tükettiğimiz tüm ana gıdaların içinde siyonizmin kirli formülleri var!
Her türlü sömürü dedik ya! Kültürümüzü, geçmişimizi, servetimizi talan ediyorlar, ama sizce asıl korumamız gereken ana servetimiz “genetiğimiz” değil mi?
“Bir toplumun ortalama yapısına göre sahip olduğu ortak genetik üstünlükler, o milleti millet yapan üstünlüklerdir.”
Toplumların da insanlar gibi ana duyguları vardır. Mesela bazı ülkeler sinsi, bazıları gaddar, bazıları dindar yani inançlı olarak yorumlanır.
Bizim toplumumuzun en büyük genetik üstünlüğü bana sorarsanız; savaşçı, dayanıklı ve bilimi önemseyen bir millet olmasıdır.
Nice bilim adamları çıkarmışız 1000 yıldır bilinen! Dünyaya yön veren isimlerin çoğu bizden…
Matematiğin mucidi içimizden biri.
Birçok bilimin mucidi bizden biri.
Ama batı sömürüsünde unutuldu gitti, birçok kıymetli değer gibi…
**Bu parantezden sonra tekrar ekmeğe, yani buğdaya dönelim…**
Ekmek, ülkemizde birçok ülkede olduğu gibi ana tüketim maddesidir, hemen hemen her eve giren bir gıda sonuçta.
Bu ekmeğin yapımında kullanılan GDO’lu buğdayla, toplumumuzun savaşçı ve dayanıklı yapısını yani testosteron seviyesini kırmaya çalışıyorlar. Erkek çocuklarında meme küçültme ameliyatları yani jinekomasti ciddi seviyelere ulaştı. Bir erkek çocuğunun memesi neden büyüsün?
Testosteron seviyesi düştükçe, östrojen yani kadınlık hormonları baskın hale geliyor. Doğurganlık oranı inanılmaz derecede düşmüş durumda. Sağlık kayıtlarına göre 1940 lı yıllarda toplumumuzun ortalama sperm sayısı 140 milyon iken şu anda 45-50 milyon seviyesinde seyrediyor.
Kısırlaştırıyorlar bizi. Çünkü kalabalık olmak güç demektir.
Aslında bir taşla iki kuş vuruyorlar; Hem toplumun maskülen yapısını hormonlarla oynayarak kırıyorlar, hem de doğurganlığını azaltıyorlar. Bunu da her eve girme olasılığı yüksek ekmek, yani GDO’lu buğday ile yapıyorlar…
Ucuz olduğu için, uygun olduğu için makarna tüketimi yüksek bir ülkeyiz. Makarnada da aynı buğday kullanılıyor…
Siyonizm o kadar tehlikeli ve sinsi bir oluşum ki; ne acıdır ki, ekmek gibi kutsal gördüğümüz bir kavramın içine bile sızmış durumdalar. Ekmek ve Siyonizm yazımızın sonuna gelirken, toplumsal farkındalıklarımızı arttıracak eylem planları içine girmemiz gerekmekte olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Ve o kutsal değerimizle bizi günden güne yok ediyorlar…
—
Bahadır Eren
ERZURUM
4 saat önceERZURUM
9 saat önceERZURUM
10 saat önceERZURUM
16 saat önceERZURUM
16 saat önceERZURUM
22 saat önceERZURUM
1 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.