Doğunun Paris’i Olarak Bilinen 5 Şehir

“Doğunun Paris’i” kavramı, Fransa başkentinin cazibesini yansıttığı düşünülen farklı şehirlere verilen bir isim. Tarih boyunca Beyrut ve Şanghay gibi birçok şehir, Paris ile kıyaslandı. Peki, ama bu yerler neden böyle bir isim kazandı, Paris’e gerçekten ne kadar benziyorlardı?

Ünlü Amerikalı yazar Ernest Hemingway, Paris’i taşınabilir bir ziyafet olarak tanımlar. Hemingway’in de ifade ettiği gibi, Paris o kadar büyüleyicidir ki, şehirden ayrıldıktan sonra bile hatıraları sizinle kalır. Aynı şey, Fransa başkentinin ruhunu yansıtan aşağıdaki başka şehirler için de söylenebilir. İşte Doğunun Paris’i olarak adlandırılmış beş şehir👇

1. Bükreş, Romanya (20. yüzyılın ilk çeyreği)

Bükreş, 1920’li yıllarda Doğu’nun Paris’i olarak biliniyordu. Bununla birlikte, Bükreş’in altın çağı için atılan sağlam temeller 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşti. 1840 ve 1850’lerin ortasında, büyük bir kentsel gelişme yaşandı. Mart 1847’deki Büyük Bükreş Yangını, yaklaşık 2.000 binayı tahrip edince şehirde köklü bir inşaat gerekliliği doğdu.

Bu dönemde Bükreş; elektrik, atlı tramvay sistemi ve diğer kentsel icatlarla tanıştı. Romanya mimarlarının Paris’teki École des Beaux-Arts’dan mezun olduktan sonra memleketlerine dönmesiyle birlikte şehirdeki Fransız etkileri artmaya başladı. Özellikle Bükreş’in merkezinde bulunan Calea Victoriei bölgesine, Paris’ten ilham alan birçok bina yapıldı.

Calea Victoriei, Cantacuzino Sarayı, CEC Sarayı ve Bükreş Merkez Üniversite Kütüphanesi gibi ikonik Beaux-Arts tarzı binalara ev sahipliği yapmasının yanı sıra günümüzde önemli bir turistik cazibe merkezi ve alışveriş bölgesidir.

1930’a gelindiğinde, Bükreş’in, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda 383.000 olan nüfusu önemli ölçüde artarak 639.040’a kadar yükseldi. 1930’ların sonlarından itibaren Avrupa üzerinde savaş bulutları dolaşırken, Bükreş’in popülaritesi de azaldı.

2. Şanghay, Çin (1920-1930)

Paris'i

19. yüzyılın ortalarında Çin bazı sosyo-politik olaylarla çalkalanıyordu. İlk Opium Savaşı’nı (1839-1842) kaybettikten sonra, Şanghay şehri Nanjing Antlaşması gereği yabancı ticarete açılmak zorunda kaldı. Amerika Birleşik Devletleri, Britanya ve Fransa gibi birçok devlet, Çin yasalarından bağımsız imtiyazlara sahip oldu. Batı etkileri ile birlikte gece kulüpleri, kabareler ve genelevler gibi mekanlar art arda açılmaya başladı. Bir süre sonra Şanghay; Doğunun Paris’i olarak ün kazandı.

Aynı zamanda bu gelişim bazı olumsuz sonuçlara da yol açtı. Suç ve ahlaksızlık, şehrin çehresini tamamen değiştirdi ve çeteler birbiriyle savaşmaya başladı. Yeşil Çete, Du Yuesheng’in liderliğinde şehirdeki suç faaliyetlerinin büyük bir bölümünü kontrol ediyordu. Ticaret limanının açılması ve yabancılara farklı bir yargı sisteminin oluşturulmasıyla birlikte uyuşturucu kullanımı yaygınlaştı. Yeşil Çete o kadar güçlüydü ki, Ulusal lider Chiang Kai Shek gibi önde gelen siyasetçilerle çalışıyordu.

1930’lardaki Şanghay, farklı kültürlerin ve insanların aynı yerde yaşadığı bir metropol haline geldi. Yerliler ve yabancılar sürekli iç içeydi. Qipao kıyafetli kabare dansçıları iş adamı kılığında dolaşan gangsterlerle aynı ortamlarda buluşuyordu. Bununla birlikte, Şanghay’ın altın çağı 1949’da komünist yönetimin başlamasıyla sona erdi.

3. Beyrut, Lübnan (1955–1975)

Paris'i

Beyrut’un altın çağı, 1955 ile 1975 yılları arasında yaşandı ve Lübnan’da iç savaş başlayana kadar dünyanın en popüler şehirlerinden biriydi. 1950’lerde ise zengin ünlüler için bir kaçamak şehri olmaya başladı. Böylece, daha fazla beş yıldızlı otel, gece kulübü ve kafeler açıldı. Fransa’nın sömürgeci faaliyetleri nedeniyle Lübnan’da Fransız etkileri çoktan yerleşmişti.

Bu durumun en iyi örneği, Parisli mimar Auguste Perret ve Antun Tabet’in işbirliğiyle ortaya çıkan ikonik Saint Georges Oteli’dir. 1934 yılında inşa edilen otel, 1960’larda tanınmış kişileri misafir ediyordu. Marlon Brando ve Elizabeth Taylor gibi Hollywood’un büyük isimleri, bu otelde sık sık konaklardı.

Şehrin diğer bölgelerinde de Fransız etkileri yayılmaya devam etti. Hamra Bölgesi’nde, 1960’larda entelektüellerin buluştuğu kafeler açılmaya başladı. Burada öğrenciler, yazarlar, sanatçılar ve şairler düşüncelerini paylaşırdı. Bölge; kitabevleri, sinemalar, butikler ve moda evleriyle dolup taştı. Hamra, Beyrut’un 1960’ların altın çağındaki kültürel merkeziydi, ta ki 1975’te iç savaşın yıkıcı etkileri ortaya çıkana kadar.

4. Puduçeri, Hindistan (1674–1954)

Paris'i

Hindistan’ın güneyinde bulunan Puduçeri de bir zamanlar “Doğunun Paris’i” olarak adlandırılıyordu. Bunun nedeni de Fransa’nın sömürgeci politikalarıydı. Fransız Doğu Hindistan Şirketi’nin şehirdeki ticareti geliştirme çabaları, zaman zaman Portekiz, Hollanda ve İngiltere gibi Avrupa güçleri tarafından baltalanıyordu. Fransız sömürgeciler, Avrupalı ​​yerleşimcileri yerlilerden ayırarak Beyaz Şehir ve Kara Şehir adında iki bölge oluşturdu. Fransız kültürü şehri ele geçirdiğinde, Fransızca resmi dil haline geldi. Beyaz Şehir’deki evler, Paris’teki gibi ızgara deseniyle inşa edildi.

Böylece burada benzersiz bir Fransız-Hint kültürü ortaya çıktı. Bu, özelliklerin hepsi Puduçeri’deki Kreol mutfağında kendini gösterdi. Hint tarifleri, Fransız pişirme yöntemleriyle bir araya geldi. Puduçeri ve diğer Fransız bölgelerinin Kasım 1954’te Hindistan’a devredilmesine rağmen, Fransız kültürünün ruhu bugün de şehirde kendini gösteriyor. Birçok Fransız tarzı yapıların yanı sıra, geleneksel Kreol mutfağı sunan restoranlar hala Beyaz Şehir’de bulunuyor. Puduçeri’nin sakinleri de Temmuz ayında Fransa’nın ulusal bayramı olan Bastille Günü’nü kutlamaya devam ediyor.

5. Hanoi, Vietnam (1887–1954)

Paris'i

Vietnam’daki 60 yılı aşkın süren Fransız sömürge yönetimi, beraberinde savaş ve zorlukları da getirdi. Bu dönemde, Fransız yönetimi özellikle Vietnam’ın başkentinde aktif olarak politikalar izliyordu. Hanoi’deki altyapı tarzları büyük ölçüde Paris’e benzetilmişti. Bugün hala Hanoi’deki birçok anıt, Paris’teki ikonik yapılarla benzerlik taşıyor. Örneğin, Fransız Mahallesi’nde yer alan Hanoi Operası’nın görkemi, Paris’teki Palais Garnier’den ilham almıştır.

Genel olarak Vietnam; Fransız sömürge döneminde Doğunun Paris’i olarak tanımlandı. Ancak Fransa’nın zarif mimari tarzı hala yerel halkı etkiliyor. Şu anda Hanoi’deki birçok sömürge dönemi binası kafe, restoran ve butiklere dönüştürüldü.

Muhtemelen Daha Önce Adını Bile Duymadığınız 9 Ada

Yurt Dışı Seyahatlerinde Mutlaka Yanınızda Olması Gereken 8 Şey

Yurt Dışı Gezilerinizde Telefonunuzda Mutlaka Olması Gereken 7 Uygulama

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu