TBMM Genel Kurulu’nda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçelerinin görüşmeleri devam ediyor. Yürütme adına Genel Kurul’a hitap eden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2023 yılından bu yana uygulanan OVP’ye ilişkin bilgiler verdi.
Ekonomi yönetimi olarak makrofinansal istikrarı güçlendirdiklerini, ekonomide yeniden dengelenmeyi sağladıklarını ve şoklara karşı dayanıklılığı artırdıklarını belirten Şimşek, cari açığın milli gelire oran olarak yüzde 5 buçuk civarından yüzde 1’in altına inmiş olmasının değerli olduğunu söyledi. Uluslararası rezervleri artırdıklarını belirten Şimşek, rezerv düşüklüğünü bir endişe kaynağı olmaktan çıkarttıklarını ifade etti.
Vergilendirme konusunda da konuşan Şimşek, “Amacımız çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almaktır. Asgari ücrete kadar tüm ücretlerden vergi almıyoruz. Gelir vergisi tarifemizi artan oranlı uyguluyoruz. Çok kazanandan çok, az kazanandan az alıyoruz. Hükümetlerimiz döneminde en üst dilimdeki vergi oranını yüzde 35’ten yüzde 40’a çıkarttık. En alt dilimdeki vergi oranınıysa yüzde 22’den yüzde 15’e indirdik. Böylece dar gelirli vatandaşlarımızın vergi yükünü hafiflettik. Çiftçilerimizi desteklemek için yem ve gübrede KDV’yi kaldırdık. Bu düzenlemenin 2025 yılı maliyeti 114,5 milyar lira, çiftçimize helal olsun. Gıda ürünlerin tamamında ve sosyal konutta KDV’yi yüzde 1’e indirdik. Bu düzenlemelerin maliyeti 322 milyar lira.
Vergi harcamalarının sadece sermaye kesimine sağlandığı yönündeki iddialar da gerçeği yansıtmıyor. Asgari ücretten vergi almamamızın 2025 yılındaki maliyeti tam 853 milyar lira. Bütün vergi harcamalarının neredeyse üçte biri. AR-GE faaliyetleri ve istihdam sağlayacak yatırımlar için 683 milyar lira vergi harcaması öngörüyoruz. Yatırımları desteklemeyelim mi?” ifadelerini kullandı.
Şimşek, konuşmasını şöyle devam ettirdi:
“Brüt rezervlerimiz 98,5 milyar dolardan 6 Aralık itibarıyla 159,4 milyar dolara çıktı. Swap hariç net rezervlerimiz yaklaşık 109 milyar dolar artışla 48,3 milyar dolara yükseldi. Burada argümanlardan bir tanesi bunun carry-trade üzerinden sağlandığı yönünde. Bu doğru değil. Bu artışın üçte 2’sinden fazlası uzun vadeli, makul maliyetli dış kaynak ve Türkiye’deki portföy tercihlerinden kaynaklandı. Dolayısıyla hepsine carry-trade dahi deseniz bunların rezerv artışındaki payı üçte 1 düzeyinin altındadır. Uluslararası tanıma göre rezerv yeterliliğini sağlamış durumdayız. Son 1,5 yılda ülke risk primimiz 450 baz puandan fazla düştü. Aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerdeki risk primindeki düşüş bunun onda biridir. Program başarılı bir şekilde uygulanmıyorsa bir ülkenin risk primi kendisine benzer ülkelerden nasıl oluyor da aynı dönemde on kattan fazla düşüyor?
Bu program öncesinde 10 yıl vadeli gösterge tahvilimizin maliyeti yüzde 10’un üzerindeyken bugün, yüzde 7 civarına düşmüştür. Yani Türkiye’nin dış kaynak maliyeti yüzde 30 düşmüştür. Reel sektör ve bankalarımız çok daha uygun koşullarda finansmana erişiyor. En önemlisi Türk lirasına güveni kazandırdık. Program öncesi yüzde 36 seviyesine düşen TL mevduatın toplam içindeki payı yüzde 57’yi aşmış durumda.
Tam 68 haftadır kesintisiz bir şekilde KKM düşüyor. KKM stokunda geçen sene zirve 3,4 trilyon liraydı. Bugün itibarıyla 1,2 trilyon liranın altına düşmüş durumda. 2024 yılında mevduat faizi ortalama yüzde 54,6 ama kur artışı bunun yarısı bile değil. 2024 yılında devam eden KKM hesaplarından herhangi bir zarar söz konusu değildir.
Tabi ki programın bir unsuru da mali disiplini güçlü bir şekilde yeniden tesis etmektir. Deprem harcamalarını kontrol altına aldık ve düşürmeye başladık. Depremin yaralarını sarmak için bütün imkanlarımızı seferber ediyoruz. 2023 ve 2024 yıllarında bugünkü fiyatlarla deprem yaralarını sarmak için 2,6 trilyon lira para harcadık. Bugünkü kurla 75 milyar dolar. Bütçe dengelerini bu çerçevede tabi ki değerlendirmek lazım. Aldığımız harcama ve gelir tedbirleriyle 2023 bütçe açığını milli gelire oran olarak yüzde 5,2’de tuttuk. Bütçe açığının milli gelire oranını bu sene yüzde 4,9’a, 2025 yılındaysa yüzde 3,1’e indirmeyi hedefliyoruz. Finansman ihtiyacının azalmasıyla borç ve faiz yükü artışını da bundan sonra sınırlayacağız.
Tüm bu kazanımlar sayesinde makro temellerimizi sağlamlaştırdık. Böylece programımızın iki önemli hedefi için gerekli zemini oluşturduk. Birincisi, fiyat istikrarına ulaşmaktır. İkincisi, bütün bu kazanımları kalıcı hale getirmek için ülkemizin yapısal dönüşümünü hızlandırmaktır. Küresel koşullar, programın başında zorluydu çünkü geçen sene küresel faizler yüksekti, küresel ticaret artışındaki artış zayıftı ve ticaret ortaklarımızın büyümesi oldukça düşüktü. Ancak 2025 yılında küresel koşullar program açısında çok daha elverişli hale geldi çünkü 2025’te ticaret ortaklarımızın büyüme performansının iyileşmesi bekleniyor.
Bu yıl faiz indirimlerine başlayan gelişmiş ve gelişmekte olan ülke merkez bankalarının önümüzdeki dönemde de indirimleri devam etmesi, yani küresel finansal koşulların daha elverişli olması bekleniyor. Emtia fiyatlarının düşük seyredeceği tahmin ediliyor. Bütün bunlar program açısından olumlu.
Sürdürülebilir, yüksek ve kapsayıcı büyümenin ön koşulu fiyat istikrarıdır. Tek hane, düşük enflasyondur. Yüksek enflasyon nedeniyle bozulan gelir dağılımını ancak fiyat istikrarıyla düzeltebiliriz. Uyguladığımız politikalar sayesinde kasım ayında yıllık enflasyon 2022 ve 2023 sonuna göre yaklaşık 18 puan düşmüştür. Bu yılın mayıs ayındaki zirve seviyesine göre de 28 puan gerilemiştir. Dezenflasyona yönelik politikalara daha geç tepki veren ve geriye dönük fiyatlamanın olduğu hizmetlerde enflasyon yüksek seyretmektedir. Mallarda ve temel mallarda yıllık enflasyon sırasıyla; yüzde 39 ve yüzde 29 seviyesine inmiştir. Gıdadan dayanıklı mallara, eğitimden ulaştırmaya birçok alanda enflasyonda hissedilebilir bir yavaşlama başladı, 2025’te devam edecektir. Enflasyonu kalıcı olarak düşürebilmek için gerekli zemini oluşturduk.
Uluslararası Finans Enstitüsü verilerine göre 60 ülke arasında en düşük kamu borcuna sahip 6. ülkeyiz çünkü kamu borcunu milli gelire oran olarak bakmanız lazım. 2024 yılın ikinci çeyreği itibarıyla AB tanımına göre Türkiye’nin kamu iç ve dış borcunun milli gelire oranı yüzde 26’ya gerilemiştir. Verilerin açıklandığı günden bu yanaki en düşük düzeydir. Kamu sektörünün dış borcunun milli gelire oranı 2002 yılında yüzde 27,1’miş. Bu yılın ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 17,5’e düşmüş. Toplam borçluluk; hanehalkı borcu, şirketlerin borcu, finans sektörünün borcu ve devletin borcunu alalım, bu borcun milli gelire oranı yüzde 95.
Borçlanma politikamızı dört önemli stratejik ölçüt çerçevesinde şekillendiriyoruz. Borç stokunun kur riskini azaltmak amacıyla ağırlıklı olarak TL cinsinden borçlanıyoruz. TL cinsi borcun stok içindeki payını 2023 yılı sonuna göre 6 puan iyileştirerek yüzde 42’ye çıkarttık. Borcun vadesini uzatarak stokun refinansman riskini azaltıyoruz. Vadesini bir yıldan az kalan senetlerin stok içindeki payını son bir yılda 7 puan azaltarak yüzde 16 seviyesine düşürmüşüz. Faiz riskini azaltmak için değişken faizli borçlanmanın payını sınırlıyoruz. Güçlü nakit rezervi tutuyoruz. Piyasa koşulları ve olası şoklara karşı likidite ve refinansman riskini yönetiyoruz. Merkezi yönetim borç stokunun yüzde 70’i sabit borçlardan oluşuyor.”
ERZURUM
29 gün önceERZURUM
29 gün önceERZURUM
30 gün önceERZURUM
30 gün önceERZURUM
30 gün önceERZURUM
30 gün önceERZURUM
30 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.