03 Ağustos 2024 Cumartesi
Bir zamanlar…
Şimdilerde herkesin dilinde fazlası ile bu iki kelime var ne yazık ki.
Eski ramazanlar insanların sevinçle beklediği, birkaç gün öncesinden oruçlarla karşılanan yardımlaşma ve dayanışma ayıydı. O “bir zamanlar…” deyip de iç çektiğimiz zamanlarda iftar sofralarına komşular, akrabalar davet edilir, sahura kadar semaver başında koyu ve bir o kadarda samimi sohbetler yapılırdı. Sofralar sadece tanıdık eş dostla şenlenmekle kalmaz bunun yanında ramazanın asıl ruhunu teşkil eden unsurlardan biri olan ihtiyaç sahipleri sofralardan eksik olmazdı.
Ramazan ayının ortasında iftar sonrası yüzlerinde kömür karası sürülü şekilden şekle girmiş mahalle çocukları “ramazanın on beşi hanım getir bahşişi” naraları ile kapı kapı gezip bahşiş toplar, teravihlerde camilerde yer bulunamaz, çarşı pazar mahşer yerinde dönerdi. İlçede birkaç esnafın çabası ile kurmaya çalıştıkları iftar çadırları olur, ramazanın ilk günlerinde onlarca olan destek katılımında ramazan ayının son günlerinde birkaç kişi kalır, kalanlarda “bir daha kalkışmam” serzenişinde bulunur, bir sonraki ramazanın heyecanına yine dayanamaz gönülleri hoşnut eden bu yardım rüzgârına yeniden kapılırlardı.
Sahurlarda peşlerine takılan çocuklar ile sokak sokak gezen klarneti ile meşhur nam-ı değer Rıfkı amca ve davulu ile sokakları inleten Çetin amcayı hazırlayacağı sahur sofrasını bırakıp yıkık duvarlar ardından izleyen kadınları unutmak mümkün mü? İftar sonralarında yoksulların, hastaların, ihtiyaç sahiplerinin evleri ziyaret edilir ve veda esnasında olabildiğince fark ettirmeden ceplerine harçlıkları bırakılırdı. Esnaflar ramazana birkaç gün kala hararetli bir sayım telaşına girer, neyi var neyi yok sayıp o yılki zekâtını hesaplar, öyle şimdilerde olduğu gibi aşikâr değil zekât gizlice verilirdi.
Bayram arifesi çocuklar için bayrama birkaç gün kala bayramlıkların alındığı, birçok çocuğun yeni ayakkabı için heyecanla beklediği gündü arife. Alınan ayakkabılar yastık ucunda bekletilir, seneye de giyer düşüncesi ile birkaç numara büyük alınan fakat hiçbir zaman seneye hiç giyilemeyen o ayakkabılar ile bayram sabahı ellerinde poşetler kapı kapı gezilir, büyüklerin bayram harçlıkları için bankadan yeni almış oldukları “gıcır” diye tabir edilen banknotlar gözlenirdi. Bayram namazına büyük küçük demeden ailedeki tüm erkeklerin katıldığı, ardından mezarlıkların, komşuların, eşin dostun ziyaret edildiği, insanların birbirine hal hatır sorduğu, dargınlıkların son bulduğu gündü bayram günü…
Günümüzde o günlerden, o neşeden, heyecandan eser bile kalmadı ne yazık ki. Eski ramazanlarda ihtiyaç sahipleri gelip zekât için bir köşede sessiz sedasız sıkılarak beklerken şimdilerde ihtiyaç sahipleri zekât için ramazan öncesinde elini arkasına koyup gezen, bir hatta birkaç evi, arabası olan ama zekât için ellerini ovuşturup kapı kapı gezen hatta ve hatta verileni beğenmeyip almayan insanlara dönüşüverdi birden. Eşin, dostun, komşuların davet edildiği iftar sofraları şimdilerde aile efradına verilen ziyafet sofralarına dönüşmüş, Hz. Muhammed (s.a.v)’in “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi bile unutulmuş durumda. Teravihlerde camiler en fazla üç beş saf, bayram namazı desen eskiler olmasa tek saf..!
En acısı da bayram sabahlarında mezar ziyaretlerine neredeyse yok denecek kadar az gencin katılması ve senede birkaç gün gitme fırsatı doğuran bayram sabahlarının dünyadan göçüp gitmiş atalarını ziyaret etme geleneğinin göz ardı edilerek neredeyse tamamen unutulmuş olduğu bir güne dönüşüvermesi. İftar sonrasında, bayram arifesinde gönül rahatlığı ile ailesini yanına alıp alışverişe çıkan beylerin birçoğu şimdiler de birlikte çıkamaz olmuş, ev ihtiyaçlarının alınması, eşlerinin hatta kız çocuklarının dahi kıyafet seçimini kendi tercihleri ve tekelleri ile sınırlamış durumdalar. Sahurlara kadar büyükleri tarafından eve sokulmak için çabalanan ve geldiğinde “saat kaç?” diye sert bir ses tonu ile karşılanan çocuklar ise şimdilerde teknolojik devrim diye nitelendirdiğimiz cep telefonu ve sosyal medya bağımlılığı nedeniyle evlerinden hatta ve hatta odalarından dahi çıkmaz oldular. Bayram ziyaretlerini bir kenara bırakın, bayramlaşmalar bile artık kısa mesaja sıkıştırılmış durumda.
Teknolojinin ilerlemesi ve olanakların artması, geçim telaşı, hep bir fazlası daha olsun düşüncesi ne acıdır ki değer yargılarımızın gün geçtikçe yitip gitmesine, insanların hatta aile efradının bile birbirinden her geçen gün uzaklaşmasına, sosyal bir çöküşün başlangıcına neden olmuş durumda. “Keşke..!” dediğimiz, “Bir zamanlar ne güzeldi…” diyerek iç çekip cümlelerimize başladığımız, özlemle anlattığımız günleri geri getirmek, bir nebze olsun yaşayabilmek unutmayalım ki sandığımız kadar zor ve geç kalınmış değil.
Hınısın Tarihi Çeşmeleri araştırma yazıma başlarken; Puğar kelimesi Karadeniz kökenli bir kelime olup soğuk su, pınar manasına gelmekte ve zamanında ilçemizde var olan çeşmelerin bir kısmının adlandırılmasında bu isim kullanılmıştır.
1950’lerin başlarına kadar ilçemizde şebeke suyu olmaması nedeni ile içme suyu kaynakları puğar, çeşme ve göze diye tabir edilen, şimdilerde sadece tarihin güzel anı sayfalarında kaybolup gitmiş su kaynaklarından tedarik edilmekteydi. Ne yazık ki hayat şartlarının modernizesi sayesinde büyük bir çoğunluğu günümüze ulaşamamış, tamamen yok olmuştur. İlçemizde ihtiyaç suyu tedariki işe yevmiye usulü tutulan işçiler ile derelerden şakkıl denen ve omuzda taşınan bir sopanın iki ucuna asılan kovalarla taşıttırılırdı.İlçemizde 1950’lere kadar içme suyu tedarik kaynağı olarak irili ufaklı birçok su kaynağı olmasına rağmen günümüzde eski dönemlerde kullanılan toplamda irili ufaklı 24 çeşmenin var olduğu bilinmektedir.
Yazımızda günümüzde tamamen unutulmuş ve yok olmuş bilinen çeşmeler, kimlere ait oldukları ve bugün ki mevkilerine yer vereceğiz.
LAZLARIN ÇEŞMESİ
Çeşme geçmişte Laz kökenli ailelerin ikamet ettiği Pınarbaşı mahallesi\’nin girişinde mahalle sakinleri tarafından yapılmış bir çeşmedir. Günümüzde çeşme tamamen kurumuş ve yok olmuştur.
PİRİN PUĞARI
Cumhuriyet Caddesi üzerinde yer alan eski Devlet Hastanesinin yan tarafında ki bahçe içerisinde olup, Ermeniler tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Çeşme günümüzde tamamen kurumuş ve yok olmuştur.
BERBERİN PUĞARI
İlçemiz Cumhuriyet İlkokulunun arka tarafında ki bahçe içerisinde olup, suyunun tadının biraz acımsı olması nedeni ile pek tercih edilmeyen fakat mahalleli tarafından yine de kullanılan bir su kaynağıdır. İlçenin zanaatkârlarından olan berber Eşref’in bahçesinde olması nedeni ile bu isim ile anılmış, zamanla debisi yok denecek kadar azalmıştır.
İZZETİN PUĞARI
Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan A 101’in bulunduğu binanın yerinde olup çeşmenin Yalçın Kapucu’nun dedesi aynı zamanda Cevdet Öksün’ün babası olan Selahattin Öksüz\’ün amcası Bahri Kapucu’nun eşi İzzet Hanımın arsasında olması nedeni ile İzzet\’in Puğarı olarak adlandırılmış ve zamanla yapılan yapılaşma nedeni ile tamamen yok olmuştur.
GARDİYAN HAMİTİN ÇEŞMESİ
İlçemiz eşraflarından olan Necati Özen’nin işyerinin, evinin ve yan tarafındaki çıkmaz sokağın 1950\’ lerde ilçemizde ikamet eden Gardiyan Hamit ismindeki şahsa ait olduğu bilinmektedir. Bu nedenle çeşme bu isimle anılmış, yapılaşma nedeni ile tamamen yok olmuştur.
HACI MUĞDATIN ÇEŞMESİ
Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan ve ilçemizin tek pasajı olan Eser Pasajı’nın arka tarafında olup, zamanında arsanın Hacı Muğdat isimli zata ait olması nedeni ile bu isimle anılmıştır. Hacı Muğdat; Selahattin Öksüz’ün amcası ve Aykut Diler’in dedesidir. Çeşme günümüzde hala aktif olup, halk tarafından özellikle yaz aylarında tercih edilen, hoş sohbetlerin yapıldığı Pasaj Kahvesi olarak adlandırılan kahvehane tarafından kullanılmaktadır. İnsanlar tarafından kaynak suyu olması nedeni ile çaya ayrı bir tat verdiği düşünülmektedir.
OTELİN PUĞARI
Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Eser Pasaj’ına ait binanın olduğu yerde olup, çeşme yapılaşma nedeni ile tamamen yok olmuştur. Çeşme kesin olmamakla birlikte adını zamanında o mevkide bulunan bir konak evinden aldığı bu nedenle otelin çeşmesi olarak adlandırıldığı düşünülmektedir.
ABDURAHMAN EFENDİ ÇEŞMESİ
Çeşme, eski Sarıyer Caddesi\’nin batı kısmında olup, ilçe mezarlığına çok yakın olması nedeni ile çokça tercih edilmeyen fakat ihtiyaçların karşılanması için kullanılan bir çeşmedir. Nabi Bingöl’ün eşinin babası olan Abdurrahman Efendi tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde tamamen kurumuş ve yok olmuştur.
HÜKÜMET ÇEŞMESİ
İlçemiz camilerinden olan Cami-i Kebir\’in güney kısmında olup hala aktif durumdadır. Geçmişte özellikle kahvehanelerin suyunun karşılanması için kullanılmıştır. Cami-i Kebir yapılmadan önce Cami ve çevresindeki iş yerleri ve avlusunu kaplayacak bir planda yapılmış olan İlçe Hükümet Binasının var olduğu bilinmektedir. Daha sonra hükümet tarafından bir kısmı Cami için vakf edilmiş, ana cadde kısmına doğru olan bölümü ise Karadeniz kökenli olan Hasan Sekmen’e satılmıştır. Çeşme günümüzde hala aktif olup su debisi oldukça azalmış ve yok olmaya yüz tutmuştur.
LİYADİN ÇEŞMESİ
Amerler mahallesinin orta kısmında olup Şükrü Şan’ın babası olan Liyadin Şan’in bahçesinde olması nedeni ile bu isimle anılmış, çeşme günümüzde tamamen yok olmuştur.
MUSTAFA USTA ÇEŞMESİ
Çeşme, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün yan tarafında olup, her konuda üstün bir zekâya ve beceriye sahip Mustafa Usta tarafından yaptırılmıştır. Mustafa Usta; Ömer Kurt ve Cengiz Kurt’un dayıları olan Rıfkı Akçay’ın babasıdır. Aslen Karadeniz kökenli olup ilçe genelinde çokça değirmen yapmış eski bir ustadır. Çeşme günümüzde tamamen yok olmuştur.
SIRRI USTA ÇEŞMESİ
İlçemiz eski posta binasının alt tarafında olup, Hasan Uyuğ’un babası olan Sırrı Uyuğ’un evinin ön tarafında olması nedeni ile bu isimle anılmış, çeşme günümüzde tamamen yok olmuştur.
DANDİKİN ÇEŞMESİ
İlçemiz muhacir ailelerinden olan İkram Özoğul’un evinin batı kısmında olup, Kemal Kat\’ın evinin karşı tarafındadır. Çeşme günümüzde tamamen yok olmuştur.
ŞABANIN ÇEŞMESİ
Hınısın Tarihi Çeşmeleri’nden Şaban\’ın Çeşmesi, Abdullah Bulut, Zülküf Bulut, Cemil Bulut, Necmettin Bulut, Fuat Bulut ve Fahrettin Bulut’un babaları olan Şaban Bulut tarafından yaptırılmış olup, Sarılı Mahallesi yolunun Hınıs tarafında yolun sağ tarafında yer almaktadır. Çeşmesi günümüzde atıl durumdadır.
HACI BAYRAMIN ÇEŞMESİ
İlçemiz simsarlarından olan Şevket Ağyıldırım’ın evinin bulunduğu mevkide olup, çeşme tamamen yok olmuştur.
AHMET EFENDİNİN ÇEŞMESİ
Ömer Üzer’in evinin bulunduğu mevkide olup, geçmişte bu mevki Ahmet Efendinin Rampası diye adlandırılmıştır. Çeşme Ahmet Efendinin bahçe sınırları içinde olması nedeni ile bu isimle anılmış, günümüzde tamamen yok olmuştur.
ATEŞİN (KAZONUN ÇEŞMESİ)
Çeşme adını İlçemiz esnaflarından olan Enver Çimen\’in evinin yan tarafında ikamet eden Ateş isminde bir kadından almış olup, günümüzde tamamen kurumuştur.
NALBANT HALİL ÇEŞMESİ
Geçmiş yıllarda ilçemizde uzun süre imamlık, müezzinlik yapmış birçok talebe yetiştirmiş olan Sırrı Cevleyan, Mustafa Cevleyan ve Sıddık Cevleyan’ın babası olan Halil Cevleyan’ın arsasında olması neden ile bu isimle anılmış, günümüzde tamamen yok olmuştur.
ABBAS USTA ÇEŞMESİ
Çeşme Günümüzde hala aktif olup bahçe mahallesi yolunun Hınıs tarafında ki rampanın başlangıcında yolun sağ kısmında bulunmaktadır. Yakın zamanda onarılmıştır. Çeşme adını 1940’larda İran asıllı çeşmenin olduğu yerde demirci dükkanı olan Abbas Usta’dan almıştır.
KADİRLER ÇEŞMESİ
Çeşme Eski Hınıs Devlet Hastanesi girişinde olup tamamen yok olmuştur.
HÜSNÜ USTA ÇEŞMESİ
Çeşme Cumhuriyet Caddesi üzerinde Kemal Eliş’in eski evinin bulunduğu mevkidedir. 1990’lara kadar kullanılır durumda olmasına rağmen zamanla tamamen kurumuştur. Çeşme adını Minür, Vedat ve Sedat Eliş’in dedeleri olan Hüsnü Usta tarafından yaptırıldığı için bu isimle anılmaktadır.
FEYRUZ USTA ÇEŞMESİ
Çeşme Bahçe Mahallesi yolu üzerinde bulunan Dere Camii karşısında yol kenarında olup günümüzde hala aktiftir. 1945’lerde İlçemizde terzilik yapan Feyruz Keleş’in eşi Hanım Keleş tarafından eşinin adına hayrat olarak yaptırılmıştır.
HAMZA EFENDİNİN ÇEŞMESİ
Çeşme Yunus Gök’ün babası olan Hamza Efendi’nin bahçesinde olması nedeni ile Hamza Efendi çeşmesi olarak adlandırılmış, çeşme günümüzde yarı aktif olsa da atıl durumdadır.
HASTA ÇEŞMESİ
İlçemizde bulunan çeşmeler içerisinde en meşhur olan Hınısın Tarihi Çeşmeleri’nden en önemlisi Hasta Çeşmesidir. Eski dere Mahallesinin doğu kısmında sarp kayalıklar altında, tamamen harabe durumda olan Feği’nin değirmeninin karşı tarafından bulunmaktadır. Çeşme günümüzde hala faal olup bakımsızlıktan dolayı atıl durumdadır. Eski zamanlarda şifalı olduğuna inanılıp, lezzet ve içim konusunda çok yumuşak olmasından dolayı özellikle ramazan aylarında bu sudan tüketilir, su ihtiyacı olan kişilerin evlerine yakın çeşmeler olmasına rağmen içme suyu olarak diğer çeşmelere nazaran özellikle tercih edilirdi.
İlçemizin unutulan tarihinin en önemli parçalarından biri olan Hınısın Tarihi çeşmeleri’nin neredeyse tamamı yok olmuş ve isimleri dahi unutulmaya yüz tutmuştur. Bu çeşmelerin birçoğu isimleri ile anılan kişilerin kendi mülki sınırları içerisinde olmasına rağmen halka açmaktan, paylaşmaktan çekinmedikleri için bu şahsiyetlere bir vefa borcumuz olduğunu düşünmekteyim. Tarihimizin ve değerlerimizin yaşatılması adına İlçemiz Belediyesince kaybolan bu çeşmelerin konumuna yakın noktalara çeşmeler yapılarak unutulmuş ve yıllarca ilçe haklına hizmet etmiş bu çeşmelerin isimlerinin yaşatılması adına eski çeşmelerin isimleri ile taçlandırılması gerektiği ve vefa borcumuzun olduğunu kanaatindeyim. Ümit ederim ki İlçe Belediyemiz bu teklifimizi dikkate alarak en kısa zamanda bu girişimde bulunur.
Hınıs’ın eski mezarlıkları yazımda ilçemizin tamamen yok olmuş eski mezarlıklarını ele aldık. Üzerinde yaşadığımız topraklar yıllar geçtikçe farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, birçok yerde olduğu gibi ilçemizde de sonraki medeniyetler, eski medeniyetlerin yaşam alanları üzerine inşa edilmiştir.
Hınıs İlçesine ait tarihi kaynaklar fazlası ile kısıtlıdır. 1980’lerde tüm Türkiye’de yerleşim yerleri ana arterleri Cumhuriyet Caddesi olarak adlandırılmıştır. Bu örnekte olduğu gibi birçok ilçe masa başındaki birkaç kişinin uydurduğu bir tarihe sahip olmuş ve zamanla bu uydurma tarihi kaynak pekiştirilmiştir. Ne yazık ki Hınıs ilçesi de bundan nasibini ziyadesi ile almıştır. Hınıs ilçesinin 1900’lü yıllarda ilçenin güneyinde yer alan Dere Mahallesinden ibaret olduğu biliniyor olsa da kulaktan dolma bu bilgi gerçeği yansıtmamaktadır.
20. Yüzyılın başlarında İlçe nüfusunu çoğunlukta Ermeni ve Türk kavimlerin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ermeni asıllı vatandaşlar günümüzde Aşağı Kayabaşı Mahallesi, özellikle Cumhuriyet Caddesi ve eski PTT Caddesi mevkiinde yaklaşık birkaç dönümlük arsalar üzerine konak tarzı kesme taştan yapılmış binalarda yaşadıkları ve eski çarşı olarak adlandırılan mevkide iş yerlerinin bulunduğu, bu yapılar günümüze ulaşmasa da bilinmektedir. Türk kökenli aileler ise Dere Mahallesi olarak adlandırılan yerde tek katlı yığma yapılardan ibaret olan derme çatma yığma yapılarda yaşadıkları yöresel kaynaklardan bilinmektedir.
1918 Rus Harbi sonrası Hınıs ilçesindeki Ermenilerin neredeyse tamamı öldürülmüş veya sürgüne zorlanmıştır. Ermenilere ait olan evlere Osmanlı Hükümeti tarafından el koyulmuş daha sonradan ilçe eşraflarından Muğdat Çavuş, Hamza Efendi, Hakkı Efendi gibi şahıslara kısmen toplu olarak satışları yapılmıştır. Bu şahıslar da ilçede kalan Türk kökenli ailelere ve özellikle büyük bir çoğunluğu Bitlis, Lice, Mutki, Bingöl bölgelerinden ilçeye göç eden Osmanlı vatandaşlarına satmıştır. 1918 Rus Harbi sonrası Ermeni yerleşkelerinin Türklere tahsis edilmesi Hınıs ilçesi için bir milat olmuş ve Dere Mahallesinin tamamen terk edilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Etnografik değişim sonucu Hınıs ilçesinde yaşamış olan Ermenilere ait neredeyse tüm kalıntılar, kültürel varlıklar, kiliseler ve manastırlar hatta mezarlıklar dahi yok edilmiştir. Bu kadarı ile de yetinilmeyerek Ermeni kökenli olmamalarına rağmen Ermeni vatandaşlarının yüz yıllarca korunmalarını görev saydıkları, dokunmadıkları Roma dönemi ve özellikle Karakoyunlu dönemine ait kalıntılar, mezarlar dahi 1900’lü yılların başlarına kadar titizlikle korunmuş olmasına rağmen günümüzde tamamen yok edilmiştir.
1900’lu yılların başlarına kadar Dere Mahallesinde yaşayan Türk kökenli aileler mezarlık olarak Bahçe Mahallesi sınırları içerisinde bulunan maşatlığı, Ermeniler ise Hınıs Asri mezarlığının güney kısmında bulunan eski mezarlığın güney tarafını kullanmışlardır. Hatta ilçede bu mezarlığın güney kısmı Ermeni mezarlarından oluşuyor olmasından dolayı cenaze definlerinde kesinlikle tercih edilmemekte ve 1950’lere kadar Ermeni Mezarlığı olarak adlandırıldığı bilinmektedir.
Hınıs ilçesi geçmiş dönemlerde Karakoyunlulara ev sahipliği de yapmış olup, Karakoyunlulara ait olan mezarlıklar ise İlçe Jandarma Komutanlığı hizmet binasının bulunduğu mevkiden başlayarak Hınıs ilçe Jandarma Komutanlığı, Kaymakamlık Konutu, Eski Kaymakamlık Binası ve Hınıs İlçe Tarım binası dahil olmak üzere batı yönüne uzayan bir alanda olduğu bilinmektedir. Hatta 1940’ larda dahi bu bölgede Karakoyunlulara özgü mezar yapısında olan çokça koç heykelinden ibaret mezarların var olduğu ve o dönemin hükümeti tarafından yok edilerek yerine resmi kurumlara ait binaların yapıldığı bilinmektedir.
Günümüz Cumhuriyet Caddesi üzerinde ise 1940’lara kadar var olduğu ve zamanla yok edilerek üzerine iş yeri ve yol yapılan bir mezarlığın varlığı bilinmektedir. Bahse konu mezarlık her gün yüzlerce insanın üzerinden geçip gittiği, alışverişini yaptığı bir mevkii. Cumhuriyet Caddesindeki Arçelik Bayinin bulunduğu köşeden başlayarak Diler Kırtasiyenin olduğu yerden güneyde şuan ki Belediye Sebze Halinin olduğu alanı kapsayacak şekilde geniş bir alanı kapsadığı, bu mezarlığın Müslüman Mezarlığı olup, Dere Mahallesi yerleşkesi tarihinin başlarına dayandığı tahmin edilmektedir.
Hınıs İlçesinde tarihi en acı olan mezarlık ise günümüz Pınarbaşı Mahallesinin doğu kısmından bulunan ve geçmiş dönemlerde ilçenin çöp toplama alanı olarak kullandığı bölgedir. Ermenilere ait olduğu bilinen bu mezarlık bölgesi zamanla yok olmuş ve geçmiş dönemlerde Yerel Yönetimler tarafından çöp toplama merkezi olarak kullanılmış hatta bir dönem ise bu bölgeye hayvan barınağı yapılması planlanmıştır. Yine Cumhuriyet Caddesinde bulunan bu mezarlık 1940’larda iş yeri ve yol yapılmak üzere talan edildiğinde çıkan kemikler toplu olarak bu bölgeye dökülmüştür.
Hınıs’ın eski mezarlıkları yazımın sonuna gelirken; Hınıs ilçe merkezinin dışında birçok köyde Ermeni, Roma, Karakoyunlular ve Urartu dönemine ait mezarların varlığı bilinmektedir. Ne yazık ki ilçemizin Tarihi kalıntılara değer verilip korunması gerektiği anlayışından çok uzak olması ve bu tür kalıntıların Ulusal değer taşıdığı bilincinde olmamasından dolayı birçok mezar ve yerleşke yok edilmiş ve edilmeye de devam edilmektedir. Genç nesillere tarihe saygı gösterilmesi ve sahip çıkılması gerektiği bilinci aşılanmadığı sürece unutmayalım ki gelecekte de mezarlarımızı çocukluğumuzu anılarımızı yaşadığımız mekânlarımızı gönül rahatlığı ile emanet edebileceğimiz bir geleceğimiz olmayacaktır…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.