03 Ağustos 2024 Cumartesi
Bizim çocukluk yıllarımızda bizler için her şey ne kadar güzel, ne kadar değerliydi. Mutlu, huzurlu olmak şimdilerde olduğu gibi zor değildi. Çoğunlukla insanlar fakirdi bu kadar fakirliğe, yokluğa rağmen mutluluk içinde yaşıyorduk. Teknolojinin varlığından habersiz, cep telefonu, ev telefonu internet..
O günlerde sadece belli saat aralıklarında TRT’nin paket yayın yapan siyah beyaz televizyonlarda haftada bir gün yanlış hatırlamıyorsam Salı günü akşamı oynanan, Türk Filmlerinin kıymeti vardı. İlçemize elektrik
akşamları gece saat 24.00 a kadar verilirdi. O akşamların bir başka tadı, bir başka güzelliği vardı. Komşuluk ilişkileri belki de o yıllarda altın çağını yaşıyordu. Her kimin ne derdi olsa, sevinci olsa mutlaka paylaşacak dostları da vardı o günlerin..
Mahallede yaz günleri akşamları kaldırım taşlarında oturmalar, gece yarılarına kadar süren sohbetler olurdu..
Özellikle köylerimizde kazanlarda bulgur yapmak için hedik (buğday) kaynatılır, kolu komşuya yettiği kadar dağıtılır ve sonra kazan altında yanan ateşte pişen çay ve mısır kebabı beraberinde yapılan sohbetlerin tadına doyum olmazdı….
Bizlerde mahalle çocuklarıyla göz yummaca (saklambaç), dikko, yakan top gibi oyunlar oynardık…
Soğuk ve çetin geçen, adam boyu kar yağan kış günlerinde akşam komşu gezmeleri biz çocuklar için tam bir bayram havasına dönüşürdü. Sohbetler yapılır , yanan sobada pişen patatesler, çaylar içilirdi…
Hey gidi günler hey, ne günlerdi. Şimdi o günlerden çok uzaklarda kaldık, öyle hasretiz ki o günleri andıkça yüreğim yanıyor, burnunun direği sızlıyor, gözlerim yaşarıyor alıp kendimi o günlere götürüyorum ve hüzün dolu o günleri yüreğimde yaşıyorum..
O yıllarda bir aileyi andıran mahallemiz, kardeş gibi çocukluk
arkadaşlarımız, kötülük, kıskançlık nedir bilmeyen saf, tertemiz, günahsız yürekli insanlarımız vardı. O günlerde karalastik yada çizlavet ayakkabılarla gezsek de, barakalarda, kerpiç evlerde otursak da kömür yerine tezek yaksak da fakirliği iliklerimize kadar yaşasak da, iyiliğin, kardeşliğin, yardımlaşmanın, hoşgörünün, hatırın yokluğunu çekmeden yaşıyorduk…
O yıllarda yaz tatillerinde Kur’an kursları tertip edilirdi ilçemizin
camilerinde , Camide hem dinimiz adına bir şeyler öğrenir, hem de cami avlusunda oynayarak, eğlenerek gelip, geçerdi Kur’an kursu günlerimiz.. ( Molla Nuri, Molla Sırrı) rahmet ola.. Belki de dinimiz adına bütün öğrendiklerimiz o günlerin eseriydi….
Hey gidi günler hey..
Aile bütçesine katkı olsun diye fırında çalışırdık. Katıksız ekmekler, boyumuzu aşan lavaşlar pişirirdik. Rahmetli Cemil Başaran, Tapulu Mustafa abi, Sarılı mahallesinden Mürsel ve Zabit ustalar…..
Çocukluk yıllarımızda birbirine sevgiyle, saygıyla, hoşgörüyle
davranan, bağlanan ablalarım, ağabeylerim, öğretmenlerim, büyüklerim vardı. Dertlerimi dert edinen, derdin derdimdir diyen kardeşlerim vardı. Ben onlarda, onlar bende vardı. Bizleri bekleyen mutlu yarınlar için umutlarımız, hayallerimiz vardı Yokluk içinde yaşasak da yok demeyenlerimiz vardı.
Hey gidi günler..
Eskiden kendi kültürümüz olan halk oyunlarımız vardı bizi biz yapan..
Şimdilerde ne kültür kaldı, nede alk oyunlarımız.Her oynayan kendince figür kattı oyunlara kendi kültürümüzü yok edercesine..
Hey gidi günler hey..
Geçmişe size öyle hasretiz ki….
Gelin artık ne olur, sevginizle, saygınızla, hoşgörünüzle,
muhabbetinizle gelin, ben demeden biz olarak gelin, birlik ,beraberlik türküleriyle gelin.. Türk’ü Kürt’ü
Çerkez’i, Arap’ı Lazı ve bütün ,dostluk, kardeşlik, duygularıyla bizi birbirimize sımsıkı sarılalım ki kimsenin ayırmaya gücü yetmesin vesselam..
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.