AHSEN-İ TAKVİM

İnsanoğlu yaratılmıştır. Güzel olan; güzel yaratır. Burada aslolan Güzel Yaratandır, yaratılan değil.   Yaratan: Rabbim. Yaratılan: Biz… insanoğlu ve diğer mahlukat.

Yaratan..

Rahman ve Rahim’dir. Rabbel  Alemindir. Bütün Alemlerin Rabbidir, esirgeyicidir – bağışlayıcıdır. Yaratılan ise (insanoğlu) nankördür.  Tabi ki her insana nankör demek doğru değildir. Kendini bilmeyen, kendini tanımayan; Allah’ı tanımayan, Allah’ın bunca nimetlerine şükretmeyenlere nankör diyebiliriz. Şefkat ve merhamet sahibi Yüce Allah diyor ki: ‘’And olsun ki biz insanı en güzel şekilde yarattık’’ (Tin-4)

Yani; Lekad: Ant olsun.  Halekna: Biz yarattık.  İnsane: insanı.  Ehseni: En güzel. İnsan, Eşrefi mahlukattır. Mahlukların en şereflisidir. Bu şeref ve değeri Yüce Allah insana vermiştir. İnsanoğlu; Eşrefi Mahlukat olmasının yanı sıra Ahseni takvimdir de. Evet insan, Ahsen-i takvimdir. Ahseni takvim; en güzel ve en mükemmel demektir. Mübarek yaratılmış, mükemmel yaratılmış ve en güzel yaratılmış olan insan acaba bunun farkında mıdır? Yüce Yaratıcının farkında mıdır? Kendi değerinin ve kıymetinin farkında mıdır? İnsanlığın ve insanın en büyük sıkıntısı kendi değerinin farkında olmamasıdır, en derin zayıflığı, acizliği; Yüce Allah’a gereği gibi kul olamayışıdır. Tabi insanların hepsi böyle değildir. Allah’a hakiki manada iman etmiş, kul olmuş birçok Allah dostu vardır. Ayet-i kerimelerde buyruluyor; ‘’Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.’’  ‘’Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır.’’  (yunus 62 – 63)

Allah’ın dostlarına Evliyaullah denir. Onların özellikleri iki ana kelimede  ifade edilmiştir:  ‘’İman ve takva.’’ İman; Allah’a inanmanın gereği olmakla beraber; bütün batıl hurafe inançlardan da uzak durmanın adıdır. Allah’ın murat ettiği, gösterdiği çizgide O’na teslimiyetin değeri ve olgusudur iman. Hakkı hak bilmiş ve Hakka ulaşmanın mutluluğudur iman. İnsanım diyenin – islamım diyenin böyle bir imana sahip olması lazımdır. Hakiki iman beraberinde, takva getirir. Takva; bir anlamda imanın pratiği dönüşmesidir; yani yaşamın her alanında, tüm sapık ve şeytani istek ve arzulardan uzaklaşarak, Allah’ın rızası, isteği doğrultusunda, peygamberi bir karakter ve ahlakla yaşamanın adıdır takva.

İnsanoğlu böyle bir çizgide olursa Yüce Yaratıcının isteğinin farkında olur. Kendi değerinin ve muhterem bir varlık olduğunun farkında olur. Aksi takdirde hayvani istek ve arzularla, başıboş bir yaşamla kendi nefsinin istekleri doğrultusunda; Allah’ın çizgisinden uzaklaşmış bir hayat sürdürür ki bu da onun felaketi demektir. En büyük felaket; insanoğlu için deprem, sel, yıldırım, heyelan, ateş – yangın vb. felaketler değildir, Allah’tan uzaklaşma felaketidir. Diğer felaketler dünyevidir ve anlıktır. Allah’tan uzaklaşanın ise hem dünyası hem de ahreti elden gider ki bu daimi bir felakettir. Rabbim bizi, bu felaketten muhafaza etsin.

İnsan; Eşref-i mahlukat olduğunu, Ahsen-i takvim olduğunu, yeryüzünün halifesi ve Allah’ın kulu olduğunu; bu manada bir teslimiyete sahip olduğunu bilmelidir.  Attığı her adımda Allah’ın rızası gözetmesi gerektiğini bilecek ki hakiki anlamda kul olabilsin. Dünyaya gelişimizin, yaratılışımızın gayesini iyi anlamamız lazım. Ancak kendimizi öyle tanırız. Kendimizi tanımalı ve tanımlamalıyız ki Allah’ı tanıyalım. Yüce Rabbi tanımak, rızasını kazanmak, iman ve takva sahibi olmak için kendimizi bilmek, tanımak ve Allah’a hakiki kul olmakla olur. Değerli Yunus’ta diyor ya ‘’Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır.’’ Kendimizi dünyayı, alemi iyi okursak, anlarsak, tanırsak; Kuranı, Peygamberi ve Yüce Allah’ı okumuş, anlamış ve tanımış oluruz. Böylelikle de doğru yoldan sapmamış oluruz.

Kalbimizde Marifetullah (Allah’ı bilmek ve tanımak) ve Muhabetullah ( Allah sevgisi) olursa ki olmalıdır; o zaman ancak Abdullah olmuş oluruz. Abd: kul.  Abdullah: Allah’a kulluğun adıdır. Rabbim bize, hayatımız boyunca hakiki manada Abd olmayı nasip etsin… Amin.

Harun YILMAZ

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu